REPRISE ( JOACHIM TRIER, 2006)

Hayattan tereddüt etmemizin korkmamızın bir nedeni var mı? Bizi durduran şey ne? Durmak çok mu umutsuz? Durmanın, bizi çevreleyen sınırların bizi hareket geçirme imkânı vardır. Dürtüler durmaz, durulmaz. Her şey bir cüret anında başlar. Euripides: “İnsan endişeden yaratılmıştır” der. Sürekli endişe halinde bir şeylerin elimizden kayıp gideceğini düşünürüz. Endişeli düşüncelerin ardından yuvarlanarak yaşıyoruz. Kaygılara sürükleniriz düşüncelerin ardından. Korku dediğimiz şey gittikçe somutlaşmaya başlar. Ve nihayetinde endişelerimiz doğrulanınca rahatlarız.

Bir adım sonrasının düşünceleri şu anın içinde nefes alıyor. Etrafında dönüp durduğumuz hevesler, tutkular, duygular, hisler var. Bildiğimiz şehirler, tanıdığımız yüzler bir şeyler vermemeye başlayabilir. O yüzden bunları bir şeylere dönüştürmek ya da kendini başka bir yere taşımak hayati derecede önemli olmaya başlar. Yani her tanıdıklıktan intihar etmek. Vazgeçmek. Bazen kendini onlardan sıyırmak. Henüz olmayan bir sürü şey var hayatımızda. Her şeyi bilmek belası başımızın üzerinde yeller estiriyor. Başkalarını, durumlarını, duygularını bilmek istemek yüzünden kendini sürekli bir şeyleri yapma, bir şeyleri yapmama gibi kendini düşüncelere şartlandırırken hata yapma, yanlış yapma ya da sorunlu olma hakkımızı elimizden alıyoruz. Oysa bir hata yapman, bir yanlış yapman ya da birkaç kez sorunlu davranman seni tamamıyla sorunlu, hatalı ya da yanlış yapmaz. Ve sonunda kendince bir yolla düşüncelerini, istediklerini ifade etmeye çalıştığında alttan alta içi kemiren bir acaba ben muhtaç mıyım düşüncesinden kurtaramazsın yakanı. Kendine üzülebilirsin kendine merhamet edebilirsin. Tüm bunlar sadece insan olduğunu gösterir. Kendine yükler bindirmekten vazgeçmeli insan. Buradayız, yaşıyoruz ve yaşadıkça gördükçe iyi olmanın yollarını arıyoruz.

Hep bir yol vardır merakımızın damarındaki kanın akışını sağlayan. Herkes birbirine bir şeyler anlatır. Sanki hiç yaşamamış gibi, sanki fazlaca yaşamış gibi anlatıp dururuz. Çoğu zaman da olayları gerçeklik düzleminden ayırararak nasıl yaşanmasını istediğimiz gibi anlatırız. Hikâye anlatıcısıyız. Bir şeylere inanmak, bir hikâye var olmuş yapmak için hepimiz elimizdeki detayları ve etrafımızdaki kişileri eğip bükmeye meyilliyiz. Detaylardan, yansımalardan kendine katık etmek yaşamı. Bir tür hikâye değiş tokuşu yaşamak. Sen katılırsın birininkine, o da senden alır başkasına götürür. Hikâyenin parçaları zaman zaman yitirilse de birlikte yaşamak gayesinin ve bir şeylere ortak olmanın parçasıdır bu. Etken ya da edilgen olmamızın bir önemi yok. Bazen anlatırsın bazen dinlersin bazen de geçip gidersin. Ya da iz olup silinirsin herkesten ve her şeyden. Zamanımızı boşa harcamanın öfkesi ve hayal kırıklığı hayatın fırsatını kaçırmamıza sebebiyet verebilir. Bunların önemi yok aslında. Hepsinin içinde varız. Her şeyin hem öznesi hem de nesnesiyiz. Bakmaktan korktuğun yer olan kendinden, onu kazıdıkça dönüştürebileceğin şeyler ortaya çıkar.

Son saatimiz gelmeden yaşamın bir parçası olduğumuzu anlamanın, bilmenin, hissetmenin yollarını bulmaya çalışırken kararlı adımlar atmak istediğiniz zamanlarda izlenmesi gereken bir film.

Çocukluktan bu yana can dostu olan Erik ve Phillip, yazar olma hayalleriyle büyür. Erik’in dosyaları yayıncılardan red alırken, Phillip kısa sürede Norveç’in önemli genç yazarlarından birine dönüşür. Çocukluk rüyalarıyla yaşadıkları hayat arasındaki mesafe açıldıkça, pek çok anlamda yaralanırlar. Joachim Trier’in büyük ses getiren “Oslo Üçlemesi”nin ilk filmi, yazar olma hayalleriyle yaşamın içinde tutunmaya çalışan iki karakterin arasındaki duygusal, fiziksel ve mekansız, zamansız ilişkilerini konu ediniyor. Kendilerine hayatta kalma yolları arayan insanların hikayelerindeki muğlaklığı gidermek için arayışlarını anlatan film, kendine doğru derinden ve şeffaf bir şekilde bakabilmenin önemini ortaya koyar. Ve bu yolda kendini tanımak da kendini kaybetmek de mümkün. Trier, üst ses kullanım tekniğiyle karakterlerinin hikayesine belli bir mesafeden bakarak, ikisini eşit mesafede aslında herkesin başından geçmiş ya da geçebilecek bir hayat zeminin üzerine yerleştiriyor.

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın